|
Türktarihinin bilgisi

Türk tarihi' kökenleri Orta Asya'ya dayanan Türklerin tarihi. Bugüne kadar çok farklı coğrafyalarda yaşayan ve birçok devlet kuran Türkler'in tarihte bilinen ilk devleti Hiung-nu'dur. [kaynak belirtilmeli]Türkler Orta Asya'da, Sibirya'da, Ortadoğu'da tarihin akışını yakından etkilemiş bir kavimdir. Türkler ve tarihi hakkında bilgiler, Bizans, Çin, İran, Arap ve Hint kaynaklarından öğrenilmektedir. Türklerin kendi kaynaklarının büyük bir kısmı Moğol istilası sırasında yok olmuştur. [kaynak belirtilmeli] Bir kısmı da henüz ortaya çıkarılmamıştır. [kaynak belirtilmeli]Türk tarihi'nin temel referansı; Ötüken'de yükselen Orhun Yazıtları'dır. Bunların yanında Türkler ile ilgili pekçok arkeolojik alan bulunmaktadır. Orta Asya medeniyetinden kalan izlerin büyük kısmı, Moğol istilası ile tahrip olmuştur. Türk tarihini yakından etkileyen üç olay vardır:
- 1-Orta Asya'nın ikliminin değişmesi ve büyük denizlerin kuruması. [kaynak belirtilmeli]
- 2-Orta Asya halklarının büyük kısmının İslamiyet'e girmesi.
- 3-Moğol istilası.
Mete Orta Asya halkını, Yay çekebilen ve kullanabilen tüm kavimler olarak tanımlamaktadır. Bu tanımlamaya dil de eklenirse; Türk tarihi; Türkçe konuşan Orta Asya kökenli toplulukların tarihidir. Dünya'da bugün pekçok Türkolog bulunmaktadır.
UYGURLAR
Orhun kitabelerinde, ilk defa, 717 yılındaki ayaklanmalar münasebetiyle zikredilen Uygurlar Çin kaynaklarında adlarının türlü şekilleri ile anılmışlardır: Hoei-ho, Vei-ho, Hui-ho, Huei-hu, Wei-wu vb. Uygur adının manası, 974'de tamamlanan Çince Kiu Wu Tai adlı eserde "Şahin sür'ati ile dolaşan ve hücum eden" diye açıklanmaktadır. Diğer taraftan, kelimenin etimolo-gique olarak "uy (takip etmek) + gur" tarzında (Sal-gur gibi) meydana geldiği ileri sürülmüş ise de, o tarihlerde Türkçede "takip etmek" manasındaki fiil kökünün "ud+" olduğu belirtilerek, Uygur adının "Oy (oymak, baskı yapmak)+gur" çeklinde açıklanabileceği veya daha kuvvetli bir ihtimal ile bu adın Türkçe "Uy(akraba, müttefık)+gur" olabileceği ve dolayısiyle "On-Uygur" deyiminin de "10 müttefik" manasında olması gerektiği bildirilmektedir. Çin kaynaklarında Asya Hunları'ndan indikleri bildirilen Uy-gurlar bir menşe efsanesine göre ataları Hun hükümdarının kızı ile bir kurttan türemiştir. Tabgaçlar devrinde (386-534) Kao-kü (Kaoche) adı ile görünmekte olup, 5. asrın 2. yarısında bir beylik kuran Uygur topluluğu o tarihlerde, bütün Yukan-Orta Asya'yı kapladığı anlaşılan Töles'lerin bir kısmını meydana getirmiştir ki, I. Gök-Türk hakanlığı çağında bu durumu muhafaza ediyor ve o zaman Selenga ırmağı etrafında oturuyorlardı. 7. asrın ilk çeyreğinde 6 kabileden kurulu Sir Yen t'o birliğine katılmışlar sonra P'u-ku, Tongra, Bayırku, Ediz ve Po-si adlarındaki 5 kabilesi de Uygurlar ile "ittifak ederek" hepsi "Uygur" adını almışlardır. Beyleri "Erkin" ünvanını taşıyordu. Bu sırada 50 bin savaşçı çıkardıkları bildiriliyor. I. Gök-Türk hakanlığının çöküntüye doğru gittiği yıllarda böyle görünen Uygur beyliği Er-kin T'e-kien tarafından idare edildi. Ölümü üzerine yerine oğlu P'u-sa geçirildi. Tarduç başbuğu (I-nan?) ile işbirliği yaparak Kagan Kei-li'nin oğlu kumandasındaki Doğu Gök-Türk ordusunu mağlüp eden (630'a doğru) P'u-sa zamanında Uygurlar kuvvetlenmiş, bilhassa, P'u-sa'nın annesi Vu-lo-hun'un ciddiliği ve töre hükümlerini uygulamaktaki titizliği sayesinde beylik tamamen nizama girmişti. O zaman "Erkin" yerine "İl-teber (el-teber, Çincede Ch'i-li-fa ~ K'i-li-fa ~ Sse-li-fa ~ H?ie-li-fa ~ Hie-li-fa) ünvanı kullanılmağa başlandı. Merkezi Tola nehri havalisinde olan îl-teber T'u-mi-tu, Tar-duş'ların arazisini alarak ve "9 Oğuz" boylarını kendine bağlayarak ("On-Uygur") ülkesini genişletti, sonra güneye Huang-ho'ya kadar varan bir akın yaptı ve neticede "Ulug îl-teber" olarak Çin imparatoru tarafından tanındı (646); sonra ülkesini, Gök-Türk tarzında teşkilatlandırdı. Çin tarafından baskı altına alınmak istenen ve sonunda Çin'in tahriki ile öldürülen Tu-mi-tu(648)'nun oğlu P'o-yun, On-ok'lar "kagan"ı Ho-lu karşısında üstünlük kazanarak Taşkent yakınlanna kadar ilerledi (656). Ondan sonra yerine geçen kızkardeşi zamanında gittikçe zayıflayan Uygur beyliği nihayet İlteriş Kagan tarafından Gök-Türklere bağlandı. Anlaşılıyor ki, Kapgan ve înel zamanındaki isyanlarda dağılan Oğuz birliğini toplayarak yine bir tlte-berlik durumuna giren Uygur boyu 740'larda Hakanlığın Yabgu'luğu haline gelmişti.

OĞUZLAR adının manası üzerinde türlü açıklama tecrübeleri yapılmıştır. Gy. Nemeth'e göre ise, Oğuz kelimesi Türkçede aynı zamanda "kabile" (bir siyasî kuruluşa bağlı kabile) manasına gelen "ok" sözüne eski Türkçedeki çoğul eki z ilavesiyle türemiş (ok + uz) olup, "kabileler" demektir. Gy. Ne-meth'in bu izah tarzının, bazı itirazlara rağmen , doğru ve -mesele sadece "linguistique" açıdan değil de- Türk tarihinin sosyal ve siyasî gelişmesi bütünü içinde ele alındığı takdirde bilhassa tutarlı olduğu bellidir. Oğuz kelimesinin Çince'ye "kabileler" diye tercüme edilmesi de bu görüçü destekler. Anlaşılıyor ki, "Oguz" adı aslında "ethnique" bir isim olmayıp, doğrudan doğruya "Türk kabileleri" manasını ifade eden bir kelimeden ibarettir (Oğuz tabirinin r'li söylenişi olan "Ogur" şeklinin ayrı ad olarak Miladdan önceki Çin kaynağında geçmesi eski çağlarda Çinlilerin Türk topluluğunu yakından tanımadıklarından ileri gelmiş olmalıdır.6. asırdan itibaren Gök-Türk hakanlığında toplanmış olan Türk kabilelerinden bir kısnıı, 630'da başlayan fetret devresinde, diğer birçok Türk boyları gibi, kendi aralarında birlik kurarak, Tola-Selenga ırmakları bölgesinde Dokuz-Oğuz "kaganlığını" meydana getirmişlerdi. 682 yılında îlteriş tarafından mağlüp edilen Oğuzlar (İnekler gölü savaşı) bu durumda idi ve muharebede ölen Oğuz devleti başkanı Baz Kagan'ın balbalı, sonra, îlteriş Kagan'ın mezarına dikilmişti.
Gök-Türk hakanlığı devrinde Oğuzların davranışlarını ve isyanlarını yukarıda görmüştük. Kitabelerdeki ilgili ifadeler, Oğuzlarla Gök-Türkler arasında bir ayırım yapılmadığını, hatta hakanlığın temelini Oğuzların teşkil ettiğini belirtmeye yeter. Bu sebeple Oğuzlaria Gök-Türklerin aynı olduğu zaten kabul edilmişti. Ancak, V. Thomsen, Tonyukuk kitabesine tahsis ettiği son makalesinde Oğuzlan "Türklerin yüksek hakimiyetinde bir kabile birliği" olarak göstermiş ve bu tarihî gerçek sonıa, hatalı olarak, "ethnique" (soy, kavim) açıdan değerlendirilmeğe girişilmiş , mesele yeni araştırmalarla daha da derinleştirilmiştir. Böylece, Oğuzlan "Türk" mü, yoksa "baçka bir ethnique teşekkül" mü saymak gibi çok mühim bir anlaşmazlık noktası ortaya çıkmıştır. Burada, önce üzerinde durulması gereken husus, Oğuzlara mukabil, 'Türk" adını taşıyan bir "ethnique" topluluğun var olup olmadığıdır. Buna hemen menfi cevap vermek mümkündür. Çünkü "güç-kuvvet" manası ile "Türk" adının, Türk soylu kütleler tarafından kurulan Gök-Türk devletini ifade etmek üzere kullaınlmış bir siyasî ad olduğu açıklanmıştı . O halde hem Oğuzlar, hem "Gök-Türkler" aynı kavmî zümreye mensupturlar. İkinci mesele, Gök-Türk devletinin sahibi hangi "Türk" kolundan idi? Bilindiği üzere bu devlet, adı "Aşına" olan eski bir Türk hükümdar ailesi tarafından, etrafındaki "Türk soylu" kütlelerin yardımı ile kurulmuştu. Bu kütleler ise, ancak, kabileler birliği (=Oğuz) haline gelmiş Türkler olabilirdi. W. Barthold'un "Gök-Türk hakanlarının Do-kuz-oğuzlardan neş'et ettiği" görüşü , kadîm Aşına ailesinin tahsisen bu Oğuz bölüğü ile ilgisini isbat etmeği gerektirir ise de, 6.-7. asır Türk (Gök-Türk) kütlesinin doğrudan doğruya Oğuzların bu grubundan teşekkül ettiği Çin kaynaklarınca açıklanmaktadır. T'ang devri vesikalarında (T'ang-shu ve Kiu T'ang-shu yıllıkları ve ayrıca 5 haltercümesi), Dokuz Kabile (Kitabelerdeki "Dokuz-oğuzlar) bazan "Türklerin (Gök-Türklerin) dokuz kabilesi" veya "Dokuz kabilenin Türkleri (Gök-Türkleri)", bazan da "Tö-leslerin dokuz kabilesi" diye kaydedilmiş ve haltercümelerinde bunlardan 5'inin adı da bildirilmiştir. Pa-ye-ku (Bayırku), P'u-ku (Buku, buğu), T'ımg-lo (Tongra), Sse-kie (Sıqar), Hun. Demek ki, Oğuz kabileleri, Gök-Türkleri meydana getiren topluluktan başkası değildi. Çin kaynaklarında Çinlilerce artık çok iyi tanınan Gök-Türk hakanlığı devrinde Oğuzların kendi başlarına (yani doğrudan doğruya "Oğuz" olarak) zikredilmeyip sadece Dokuz Kabile ("kiu sing") diye, Oğuz kelimesinin tercümesinin verilmesi, bizzat T'u-küe (Türk)'den ibaret topluluğun ayrı bir isim altında belirtilmesine ihtiyaç bulunmadığını gösterir. Kitabelerde I. Gök-Türk hakanhğı çağında "Oğuz" adının geçmemesi de aynı sebepten ileri gelmiş olmalıdır. Ancak fetret devrinde bazı kabileler kendi aralarında teşkilatlanarak bir "devlet" kurmuşlardı ki, II. Gök-Türk hakanlığı zamanında hükümdar ailesine karşı ayaklanan ve hükümetin diğer imkanları ile bastırılmasına çalışılan, bu "teşkilatlanmış" birlik (=Oğuz)'tir. "Türk bodun" tabiri de şüphesiz umumî olarak hakana bağlı kütlelerin (Oğuzlardan bir kısmı ile, içinde Uygurların da yer aldığı Töles boyları ve Tarduşlar) tümünü ifade etmekte idi. Kitabelerde hakanın "Oguz bodunu Türk bodunundan idi" demesi ile, bu Oğuzların isyan halinde olmaları arasında bir çelişme görmek güçtür, zira, mesele, "halkın" vaktiyle destekleyip yücelttiği hanedan ile mücadelesinden ibarettir (Türk tarihinde bunun başka misalleri de vardır: Karlukların Kara-Hanhlara karşı direnmeleri ve bizzat bir Oğuz olan Sultan Sencer'in asi Oğuzlarla çarpışması vb.)
Bilhassa İslam kaynaklarında Uygurlardan da "Dokuz-oğuz" olarak bahsedilmesinden doğan karışıklık, Uygur uruglan ile Dokuz-oğuz kabilelerinin tesbitinden sonra (bk. yk. Uygur Hakanlığı) giderilmiş olmalıdır.
Uygur hakanlığının başlangıcında henüz "tegin" olan Moyen-çor Oğuzların başına getirilmişti. O, Dokuz-oğuz'ları topladı, fakat Sekiz-oğuz birliğini meydana getiren öteki boylarla savaşmak zorunda kaldı. Kagan olduktan sonra da Moyen-çor, Otuz-tatarlarla ittifak etmiş olan bu Oğuzları Bur-gu'da ve Selenga kıyısında arka arkaya mağlüp etti. Oğuzlar Selenga'yı geçerek çekildiler.
Bundan sonra, anayurt bölgesindeki "Oğuz" topluluğu hakkında fazla bilgi yoktur .Herhalde batı yönünde geniş ölçüde bir hareketi bahis konusudur. İbn ül-Esîr, halîfe el-Mehdî zamanında (775-785) Oğuzların Mavaünnehir havalisine geldiklerini bildirmekte ve et-Taberî'de zikredilen 820-821 yılında Usrüşana(Seyhun-Semerkand arası)'ya yapılmış bir "Dokuz-Oğuz" akınının bunlarla ilgili olduğu tahmin edilmektedir. Buna dayanılarak "Oğuz birliği" mensuplarının, hem de çok kalabalık kütleler halinde, önce Talas havalisine göç etmiş olmaları gerektiği ve Seyhun Oğuzlarının 11. asırda konuştuklan Türkçenin kelime ve söyleyiş itibariyle Doğu Türklerininkinden farklı olduğu dikkate alınarak, bu göçün 9. asırdan önce vukubulmuş olması lazımgeldiği ileri sürülmektedir. Oğuzlar Sir-Derya (Seyhun) boyunda 9. asrın 2. çeyreğinden beri oturmakta idiler.
10. asrın ilk yarısında Oğuzlar Seyhun bozkırları ile o civardaki Karacuk (Farab) ve Sayram (îsfîcab) şehirleri havalisinde görünüyorlardı. îslam coğrafyacılarına (el-Belhî, İstahrî, îbn Havkal) ve Hudüd iil-Alem'e göre, Oğuzların sahası batıda Hazar denizine (bu denizin doğusundaki yarım ada bu sebeple Türkçe Mankışlak adını almıştır), güneyde Gürgenç şehri ile, bunun kuzeybatısındaki Cit kasabasına ve Aral gölünün güneyindeki Baratekin kasabasına, Maveraünnehir'de Buhara'nın kuzeyine, Karacuk dağlarmın eteğindeki Sabran şehrine kadar yayılmıştı ve Karacuk dağlanndan Hazar uzanan yarı çöle "Oğuz Bozkırı" (Mafazat'ul-Guzîya) denilmekte idi. Buralarda Yeni-kent, Karacuk, Cend, Suğnak, Karnak, Süt-kent Barçınlıg-kent vb. adlı Oğuz şehirleri vardı.
Oğuzlar 10. asrın ilk yarısında, kışlık merkezi Yeni-kent olan bir devlet kurmuşlardı 74. Başta Yabgu bulunuyor, Kül-Erkin unvanlı bir başbuğ ona naiplik yapıyor, orduyu Sü-başı idare ediyordu. Yabgu Devleti'nin komşuları Peçenekler ve Hazarlarla münasebetinin pek dostane olmadığını gösteren deliller vardır. İbn Fadlan (10. asrın ilk çeyreği) ve El-Mes'üdî'ye göre, ara larında savaş eksik değildi. Harezm'in yerli hanedanı Afrîgî'ler, Oğuz baskısı altında idiler. Oğuzların doğudaki komşuları Karluklar ile de mücade halinde oldukları, aralarındaki savaşlardan birinde Oğuz Yabgusunun ölmesinden anlaşılıyordu. Diğer taraftan Kaşgarlı Mahmud, Oğuzlarla Çiğiller arasında köklü bir düşmanlıktan bahseder. Kuzeyde Kimekler ile ise bazan dostça, bazan hasmane münasebetler devam edip gidiyordu.Bu Oguzlar, umumî "Türk" adı yanında, yine siyasî bir isimlendirme olarak "Türkmen" adını da taşıyorlardı ki, müslüman ülkelerine geldiklen sonra İslam kaynaklarında bu isimle de anılmışlardı.
Oğuz Yabgu Devleti'nin tarihi hakkında başkaca açık bilgi yoktur. Son Oğuz Yabgusu olarak Ali Han adında birini zikreden ve Selçukluların "can düşmanı" olarak, Tuğrul ve Çağrı Beyleri hayli uğraştırdığını bildiğimiz meşhur Cend "hakimi" Şah-melik'i de Ali Han'ın oğlu gösteren Reşîd üd-din (14. asrın ilk çeyreği)'in bu haberi gerçekten ziyade "destanî" vasıfta görülmektedir.
Yabgu devleti zamanında Oğuzlar Üç-ok ve Boz-ok diye eski 2'li teşkilat halinde idiler. Kolları meydana getiren kabileler hakkında biri Kaşgarlı Mahmud'un DLT ' ünde, diğeri Reşîd üd-din'in Cami'üt-levarih'inde olmak üzere iki liste mevcuttur. DLT'de ayrı ayrı damgaları ile birlikte 22 kabile gösterilmiş; Reçîd üd-din ise, hem kabile sayısını 24'e çıkarmış, hem Boz-ok Üç-ok tasnifi yapmış; ayrıca, damgalara ilaveten, her kabilenin "ongon"unu belirtmiştir:
Boz-ok'lar. Kayı, Bayat, Alka-evli (Alka-bölük), Kara-evli (Kara-bölük), Yazır, Döğer, Dodurga, Yaparlı (DLT'de yok), Afşar, Kızık (DLT'de yok), Beğdili, Karkın (DLT'de yok. Bunun yerine Çaruklu).
Üç-ok'lar: Bayındır, Peçene, Çavuldur, Çepni, Salıır, Eymür, Alayuntlu, Yüreğir, İğdir, Buğdüz, Yıva (Iva), Kınık.
1000 yıllanna doğru Oğuz Yabgu Devleti yıkıldı. Bunun, Kimeklerden bir kol olup 9. asırda bir kuvvet olarak beliren Kıpçaklar(Kumanlar)'ın baskısına ilaveten, Selçuklu ailesinin kendilerine bağlı kütlelerle birlikte ayrılmaları neticesi vukubulduğu kabul edilir. Kaşgarlı'nın haritasına (DLT, II.'e ilave) göre, 11. asır ortalannda Kıpçaklar "Oğuz Bozkırı"nı ve Seyhun nehrinin aşağı yatağı sahasını işgal etmiş bulunuyorlardı.
Yabgu Devleti'nin çöküşü üzerine, Oğuzlardan kalabalık bir kısım Karadeniz'in kuzeyinden batıya göçmüş , diğer bir kısım Cend bölgesine, oradan da Horasan'a ve sonra Anadolu'ya yönelmiştir (Selçuklular). Yerlerinde kalan Oğuzların 11. asır ortalannda Karacuk dağları bölgesinde, Mankışlak'ta ve Seyhun kıyısındaki kasabalarda oturdukları, Moğol istilası sırasında da Cend'de ve Karakum'da "Türkmen"lerin bulunduğu görülmektedir.
Bugün Orta Asya'daki "Türkmenistan" halkı bu Oğuzlann çocuklandır. Anadolu'da da birçok köy yukarıda zikredilen Oğuz boylannın adlarını taşır.
Gök-Türk çağının Türk milletine yön verici, merkezî bir hüviyet taşıdığını baş tarafta söylemiştik. Asya Hunlarından daha geniş ölçüde ve tabir caizse daha şuurlu bir şekilde Asya Türklüğünü idaresi altında birleştirmiş olan bu hakanlık, Orta Asya'nın batı sınırlarında Türk halkının -kesafetini kaybettiği yerlerde- siyaseten zayıf düştüğü zamanlarda bile Türk nüfüzunun yayılmasında büyük rol oynamıştır. Kaynaklardan anlaçılıyor ki, 8. asır ortalarında Maveraünnehir, Taşkent, Fergane, Huttal, Şüman ve Toharistan'da görülen "krallıklar" ya Türkler tarafından kurulmuş veya Türk siyasî ve kültürel tesiri altında gelişmiş teşekküllerdi: Huttal kıralı "Erkin" unvanını taşıyor ve Çin'e Tarhan ünvanlı elçiler gönderiyordu (733, 740, 750 yıllarında). Buhara "kralı" tuğ-şad, 720'de kardeşi Arslan-han'ı Çin'e elçi göndermişti. Şüman "kralı"nın elçileri de (743) tarhun ve şad unvanlarını taşıyorlardı. Taşkent "kral"ının adı "Tegin" idi. Fergane'den gönderilen elçi (749) Ars-lan Tarhan adında idi. Toharistan "kral"ının unvanı ise "yabgu" idi ve bunun Çin'e gönderdiği (738) elçisi İnancu Tarhan idi. 729 yılında Kutlug, Toharis-tan yabgusu bulunuyor ve bu Yabgu ailesi Aşına sülalesine bağlanıyordu.Bir görüşe göre, Abbasî halîfesi el-Mu'tasım zamanında (833-842) ünlü Türk kumandanı Aşnas, Toharistan yabgu'larına mensuptu.
Uygur, Türgiş, Karluk hakanlıkları Gök-Türk hakanlığının devamı idiler. Görüleceği üzere batıda Aşına oğulları tarafından idare edilen Hazar hakanlığı da öyle idi ve Uz, Peçenek, Kuman-Kıpçak boyları Gök-Türk hakanlığından ayrılmış zümrelerdi Yukarı îrtiş bölgesindeki Kimekler Aral Gölü'nün kuzeyinde bir Kıpçak grubu olan Kanglılar ; Kaşgar'ın kuzeydoğusu, Özkent, Talas ve Çu bölgelerinde Karluklardan bir kabile olması muhtemel Yağmalar Isık gölün güney-batısında, sonraları Ta-las civarında, Barsgan ötesinde, Kaşgar havalisinde ve Maveraünnehir'de oturan Çiğiller; yine Karluklara bağlı bir kabile olarak, Isık göl-Çu ırmağı arasında görülen Tohsılar; Toharistan, Gazne, Belh, Sicistan-Kuzey Hindistan'da, Ak-Hunların torunlan olduğu bildirilen Kalaçlar; Kaşgar-Bala-sagun-Talas-Fergane arasında: Argu, Yabaku, Çomııl, Iğrak, Çaruk, Ezgiş, Kençek vb. toplulukları aslında hep "Doğu Türk" kolları olup Gök-Türklerle bağlantılı bulunuyorlardı.
Ayrıca Karluk, Yağma, Çiğil karması olarak ve Aşına ailesinden inen hükümdar sülalesi ile Kara-Hanlı hakanlıkları;
Vaktiyle aynı toplulukta yer alan çeşitli Türk grupları yolu ile: Gazneliler devleti;
Harezmşahlar ; Hindistan Türk devletleri; ve Oğuz boylan yolu ile;
Büyük Selçuklu împaratorluğu, Selçuklu devletleri, Atabeylikler, Türkmen beylikleri, Kara-koyunlu ve Ak-koyunlu devletleri, Kadı Burhaneddin, Ramazan-oğullan, Dulkadırlılar, Berçem-oğulları ve Yamklular, îran'da Av-şar, Kaçar hanedanları vb. Anadolu beylikleri, Osmanlı împaratorluğu ve Türkiye Cumhuriyeti;
Hep Gök-Türk hakanlığının kavmî, sosyal, idarî, askerî ve kültürel varisleri olmuşlardır. Bu durum çeşitli Türk kütleleri arasında, bilhassa 11. asırdan itibaren 200 yıl süren göçleri ile bütün Orta-doğu sahasını tutarak yukarıdaki siyasî teşekkülleri ve Anadolu'da ebedî bir Türk vatanı kuran Oğuz zümresinin Türk, îslam ve dünya tarihindeki seçkin mevkiini ortaya koyar.
Oguz
4. yüzyıl sonlanna doğru Kuzey Çin'de (Şan-si'nin kuzeyi) kudretli bir siyasî teşekkül meydana getiren, Çinlilerin To-ba (veya T'o-pa) dedikleri topluluğu Türkler "Tabgaç" diye anmışlardır. Orhun kitabelerinde sık sık geçen ve Gök-Türkler aracılığı ile Bizans kaynaklarına da "Taugast" şeklinde intikal eden "Tabgaç" kelimesi "Çin" manasına da alınmıştır. Çünkü Gök-Türklerin ilk zamanlannda Türklerce "büyük" tanınan bu sülale Doğu'nun kudretli hanedanı olarak Çin'de hüküm sürmekte idi. Aslında Türkçe ulu, muhterem, saygıdeğer" manalannı ifade eden Tabgaç tabiri bilindiği gibi, sonra bazı Kara-Hanlı hükümdarları tarafından unvan olarak (Taf-gaç, Tamgaç) kullanılmıştır. Kaşgarlı Mahmud'un, Türklerden bir bölük olduğunu kaydettiği Tabgaçlar, Çin yıllıklarına göre Asya Hunları'ndan bir kısımdır ve sülalenin resmî tarihinde (Wei-shu) Motun, eski To-pa (Tab-gaç) hükümdarı olarak gösterilmiştir. Tabgaçların örf, adet ve geleneklerinden çoğu, Kurt efsanesi; magara, dag, orman kültleri vb. ve Göç efsanesi (bk. aş. Kültür: Destanlar) Türklerle ilgili bulunduğu gibi, dillerinin de Türkçe olduğunu ortaya koyan deliller vardır: Bitegçin (bitikçi, katip;dış-işleri bakanı?), kapukçın (kapıcı; hacib?), atlaçın (atlı, süvari birliği), tabagçın (yaya, piyade birliği), korakçın (koruyucu, muhafız kıtaları), yamçın (posta sürücüsü), hiencin (posta menzilleri idarecisi; hancı?), aşçın (aşçı;mutbahçı başı?), törü (kanun, töre), il (devlet) vb." . Tabgaç hükümdannın ağzından şöyle bir Türkçe ibare nakledilmiştir: "Atıg belgiıtef;" (yani "bir (başbuğa verilen) isim, (onun yaptığı) işi belirtmeli=belgelemeli)" Wei-shu, Nan ch'i-shu, Liu-Sung-shu gibi Çin kaynaklarına geçen bu kelime ve tabirler, aynı zamanda Tabgaçların devlet idaresi ve askerî kuruluşları hakkında da bilgi verir durumdadır. Bununla beraber, bu Türk devletinde oldukça büyük ölçüde Moğolların da yer aldığı anlaşılıyor. Araştırmalarda kendileri bile bir ara Sienpiler arasında görünen Tabgaçlara bağlı kabilelerden kimlikleri tesbit edilebilenlerin yarısından fazlasınm Moğol menşeli olduğu neticesine varılmıştır. Ancak Moğollar, diğer Tunguzlar ve Çinli halk ile birlikte, şüphesiz teb'a durumunda idiler.
Önce kuzey Şan-si'de Tai başkent olmak üzere küçük "Tai veya I. T'o-pa" devletini (315-376) kuran Tabgaçlar, daha ilk başbuğları olarak bilinen Şa-mo-han(ölm. 277)'dan itibaren diğer küçük Hun devletleri ve Si-en-pi kütleleri ile mücadeleye giriştiler ve nihayet Ch'in devleti başındaki, Tibet menşeli Fu-Chien iktidarının çökmesi (384) üzerine etraftaki mahallî hükümetçikleri (16 kadar) idareleri altına alarak büyük devlet haline geldiler. Tabgaç devleti (386-556), Çinlilerin Wei (Pei-Wei = Kuzey Wei) adı-nı verdikleri hükümdar ailesinden K'uei zamanında (386-409) verimli toprakların Doğu Çin'deki dağınık Siyen-pi gruplarından zaptedilmesi ile gelişti. Küçük Ts'in (394'de) ve Liang (403'de) devletleri tabiiyete alındı. Baş-kenti P'ing-ç'eng (Tai) şehri idi. Az sonra devletin nüfüzu, bir yandan Pekin yakınlarına, bir yandan Huang-ho nehri dirseğine kadar uzanmıştı. Kuzey istikametinde, Siyen-pilerin varisi olarak 4. asır sonlanndan itibaren kudretli bir siyasî teşekkül durumuna giren Moğol menşeli Juan-juanlar yüzünden ciddî bir genişleme olamıyordu. İki devlet arasında bazan çok şiddetli cereyan eden mücadele 150 yıl kadar sürmüştür. Hükümdar Sseu (409-423)'dan sonra Çin'in başkentleri Lo-yang, (Ho-nan'da) ve Ç'ang-an(bugün Si-ngan-fu, Şan-si'de)'ı ele geçirerek hakimiyetini Sarı-nehir bölgelerine yayan ve bütün Kuzey Çin'i tek idarede birleştiren büyük imparator T'ai-wu devrinde (424-452) Tabgaç devletı en parlak çağını yaşadı. Önce 2. Ts'in devletini kendine tabi kılan, 427'de Hun Hsia devletinin başkentini alarak, bütün topraklannı ele geçiren (431) ve 425'ten itibaren Juan-juan'ları mağlüp ederek bugünkü îç Moğolistan'ı istila eden (436) ve 435-439'da hakimiyetini batı'ya doğru genişleterek, îç Asya'daki Wu-sun, Yue-pan ülkelerini ve Kuça, Kaş-gar, Karaşar, Turfan baçta olmak üzere 30 kadar şehir-devletçiklerini idaresine bağlayan Tai-wu, 439'da Kansu (Gu-tsang=Kan- çou)'daki Hun devletini (Kuzey-Liang) ortadan kaldırdı. Böylece ünlü İpekyolu güzergahı tekrar Türk hakimiyetine girmiş oldu. 450'de güneyde Yang-tse nehrine de ulaşan Tai-wu, Çin askerinin "taydan ve düveden farksız" olduğunu söylüyor ve kendisi "Börü" lakabını taşıyordu. împaratorluk merkezini Türk hayat şartlarına oldukça uygun gelen bozkır bölgesinde (Kuzey Şan-si) tutan Tai-wu, o sıralarda Çin'de yayılmakta olan Budizm'in Türkler arasına nüfüzunu önlemeğe çalışıyor, idaresi altındaki Çin topraklarında bile Budistlerin faaliyetlerini kontrol ediyordu. Tapınaklarda ayinler dışında din propagandasını yasaklayan bir emirname çıkarmış (438) ve 446'da emre riayet etmiyenlerin şiddetle takibini emretmişti. T'ai-wu'nun Türk bünyesi ve seciyesini Budizm'in bozucu tesirinden korumak maksadını güden bu tutumunun mana ve değeri çok sonra anlaşılmıştır. Tedbirlerin ehemmiyetini farkedemeyen halefleri zamanında, yasak emri gevşetilen Budizm'in hatta himayesi cihetine gidildi. împarator Wen-ç'eng (Siun veya Sün, 452-465) ve Hong I (Hien-wen, 465-471) zamanlarında İç Asya'da tabiliğe alınan şehir-devlet sayısının 50'ye çıkarılması (456), Juan-juanların ağır mağlübiyete uğratılması (458-459)219, Güney Çin devletinden (Liu Sung) bazı bölgelerin alınması (466-469 arasında) gibi büyük askerî başarılara rağmen, gittikçe gelişen Budizm'in yayılışı, sonra büsbütün hızlanarak Tabgaç topluluğunun Çinlileşmesine zemin hazırladı. 480'den itibaren Kuça ve etrafını Ju-an-juanlara kaptıran ve 494'de başkenti, Devlet Meclisi'nin muhalefetine rağmen, bozkır bölgesinden güneydeki eski Çin merkezi Lo-Yang'a nakleden împarator Hong II (Hio-wen, 471-499), Türk töresine karşı ağırlık kazanan bu soysuzla§mayı (479'da yalnız başkentte 100 tapınak ve 2000'den fazla rahip bulunuyordu) 495 yılında, Türk örfünü, geleneklerini, giyimini, Tabgaç dilini ve hatta yazışmalarda Türkçe tabirlerin kullanılmasını yasaklamakla tamamladı.Buna karşı çeyrek asır kadar devam eden tepkiler bastırıldı. Süan-wu(499-515)'dan sonra idareyi devralan İmparatoriçe Hu (515-528) Budizm'e o kadar düşkün idi ki, yabancı memleketlerdeki "dindaşları" ile de alakalanıyordu. 520'ye doğru Hindistan'da Ak Hun-Eftalit hükümdarı Mihiragula'yı ziyaret ettiğini gördüğümüz Çinli Budist rahip bu kraliçenin arzusu ile seyahat ediyordu. Tabiatiyle "Türk atalannın askeri vasfını kaybeden Tabgaç devleti yeni bölgenin ve yerli Çin halkının yol açtığı iktisadî ve sosyal sebeplerden de gittikçe gücünü kaybetmekte idi. Bütün Kuzey Çin'e hükmetmiş olan bu devlet 534'e doğru Doğu (Ho-nan'da) Wei'leri ve Kuzey veya Batı (Ç'ang-an'da) Wei'leri olarak ikiye aynldı ve kısa zaman sonra bütün arazileri Çinli hanedanlara intikal etti (Doğu NVei'leri yerine Ts'i (Ch'i) sülalesi: 550-577, Batı Wei'leri yerine Chou sülalesi: 557-581).

Manşetler
Vikingler (İskandinavlar) Türk mü?
Prof Lagerbring yeni kitabında kendi atalarının Türk olduğunu tarihi bir gerçek olarak açıklıyor.
Türklerin Dünya insanlarına etkileri
Popüler Bilim Dergisi yeni sayısında Türkler ve Türk Kültürü ile Diğer kıtalardaki insanlar arasındaki bağları araştırıyor.
Necati Demir'den Anlamlı Konferans
Prof Dr Necati Demir NKL ve Yenirenköy Lisesi Öğrencilerine Türk Kültürü ve Medeniyeti Konusunda Konferans verdi.
Nevruz Bayramınız Kutlu Olsun
5 Bin yıllık Türk bayramı, Nevruz bugün.
Kadınlar Dergi Okumuyor İnternet Kullanmıyor
Kadınların evlerinde birden fazla televizyon bulundurdukları ve günde ortalama 3-4 saat televizyon izledikleri saptanmıştır.
Şanlı Tarihimize Sahip Çıkın
Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
Sana âgûşunu açmış duruyor Peygamber.
Atatürk Köşeleri Kaldırılıyor
“Lozan Antlaşmasına göre açılan okullar” olarak belirtilen okullara ilk defa “azınlık okulları” denildi...
Leşlerin Resmini İsteyenler İşte Buyrun Resim
Kuzey Irak'ta Türkün tokadını yiyen teröristlerin resimleri
Yedek Subaylık Tarih Oluyor
Yedek subay ihtiyacını, sözleşmeli subay alımı yaparak, kademeli olarak azaltan TSK, üniversite mezunlarının tek tip askerlik yapmasını planlıyor.
|
|
|

Bugün 18 ziyaretçi (31 klik) kişi burdaydı!
|
|